Hayatı yaşarken, çevremizdeki çok fazla şeyi kaçırıyoruz. Arabaya bindiniz ve bir yerden başka bir yere gideceksiniz. Gideceğiniz güzergâhta manzara güzel. Pırıl pırıl bir gün... Yolculuk esnasında, etrafınızdaki güzellikleri görebildiniz mi? Ne kadar keyif aldınız? Bu sabah yaptığınız kahvaltıyı hatırlıyor musunuz? Muhtemelen hatırlamıyorsunuz. Kafamızın içi öyle meşgul ki, zihninizde sürekli birden çok vesvese durmadan konuşuyor. O vesveseyi kendiniz zannettiğiniz için sürekli pürdikkat dinliyorsunuz. Düşüncenin biri bitmeden diğeri başlıyor. Art arda tren vagonu gibi peşi sıra eklenmiş vesvese kaynaklı düşünceler. Zihniniz o kadar yoğun ve buna bağlı artık yorgun ki, ne yediğinizi, içtiğinizi görüyorsunuz ne de çevrenizdeki olanları. Herkes yarınını merak eder. Bugünü nasıl ziyan ettiysek, yarını da yüzde 90 ziyan edeceğiz. Şu an nasıl bir ruh halindeysek, az çok yarın da aynı modda olma ihtimalimiz yüksek. Birçok insan evliliğin galiba ne olduğunu tam anlamamış. Kendilerini tanımayan iki kişi bir araya gelip birbirlerini tanımadan bir ömür geçiriyorlar. Görevler var ve o görevler tam yapılırsa her şeyin yolunda gideceğini zannediyorlar. Birçok kişi yaşam amacının farkına varmadan evlilik gerçekleştiriyor. Evliliklerin birçoğunda ev içinde gerginlik, mutsuzluk yaşayıp, dışarıda el ele gezen çiftlerle dolu etraf. Sosyal medyada aşk yaşadığını göstermeye çalışanların çoğunun ev hayatlarını merak etmenize gerek yok. Çoğu maskesinin ardında mutsuz bir hayat sürüyor. El âlem ne der, başarısızlık korkusu ve diğerlerine yıkılmadım ayaktayım mesajı verebilmek için elinden geleni yapıyorlar. Sizle sevdiğim bir örneği paylaşayım. Haydarpaşa’dan Eskişehir’e gidecek olan trene binmem lazım. Fakat aceleciyim ya, ilk önüme gelen dokuz buçuktaki trene atlıyorum ve kendimi başka bir şehirde buluyorum. Halbuki benim tren saat ondaydı. Yanlış trene bindim. Evliliklerin de çoğu böyle. Anne baba kız evlada artık evlen, torun sevemeyecek miyiz diye baskı kurar. Erkek evlada ise hayırlı kısmet ararlar. Bilinçaltımıza bir yerlerde evlenmenin, yuva kurmanın kurtuluş olduğu ekilmiş. Yuva kurmak harika bir olaydır. Herkesin yuvası olsun. Lakin sorun şu: Birçok kişi eş seçerken, aradaki enerji bağına bakıyor. Siz arınmış, korkularının farkında, beklentilerinin farkında biriyseniz, hayatınıza doğru kişiyi çekme şansınız yüksek. Lakin aceleci davranıp, sonucu düşünmeden hareket ettiğimizden dolayı, o an gördüğümüzü kısmet sanıp, hayatımıza çekmeye çalışıyoruz. Peki hayatınıza kimi çektiniz? Bilinçaltınızın size hediyesi olan, sizi sınava sokacağı kişiyi... Şunu dediğiniz oldu mu hayatınızda? “Ne alakasız bir yerdeyim! Ne alakasız bir işteyim! Ne alakasız insanların arasındayım!” Yanlış trene binerseniz, yanlış istasyonda inersiniz. O istasyondaki herkes ve o şehirdeki her şey size yabancı olur. Her zaman bekârlara şunu söylüyorum. Kendi içinizdeki eksik yanınızı fark edip şifalandırmadıkça, hayatınıza kim gelirse gelsin, o da en az sizin kadar eksik olacak. İki yarım hiçbir zaman bir tam etmiyor. Evlilere de söylüyorum. Boşanmak çözüm değil. 2 Tam Bir Tek adlı kitabımızda bu konuları oldukça detaylı inceledik. Her şeyden önce kendi içinizde dengeye gelmeniz gerekiyor. Dengeyi kuramazsanız etrafınızdaki herkesin ayarlarını bozuyorsunuz. Bir çınar gibi olacaksınız. Kökünüz Yaradan’a olan inancınız olacak, dallarınız dünya hayatı. Kökünüz sağlam olmazsa, rüzgâr sizi yerinizden söker, savrulursunuz, devrilirsiniz. Kırk yaşlarında bir beyefendiyle tanıştım. Çok ağır bir insan. “Ağır ağabey” dediklerinden... Eşi ise çocuk gibi, cıvıl cıvıl, kıpır kıpır... “İkiniz, birbirinizin zıddı olduğunuzun farkında mısınız?” dedim. Erkek, “Evet. Çok hareketli, çok çocuksu bir eşim var” dedi biraz şikâyet edercesine. “Eminim eşin de senin çok ağır, monoton olduğunu düşünüyordur...” dedim. Eşi, “Evet hocam. Kocam çok sıkıcı” dedi. Adama dedim ki: “Eğer eşin de senin gibi ciddi biri olsaydı, elli yaşına geldiğinizde doksan yaşında olurdunuz. Senin çocuk ruhlu eşin, içinde unuttuğun çocukla arkadaşlık kuran, onu hayata geri getiren bir nimettir. Karın çocuksu davranışlarıyla seni gençleştirecek, sen de onu olgunlaştıracaksın. İkiniz çocuksu olsanız bir şey yapamazdınız, ikiniz ağır olsanız hızla yaşlanacaktınız. Bunun ortasını bulmanız gerekiyor. Herkes karşısındakini kendine benzetmek ister. Benzetmeyi başarınca da o kişi kendisi gibi olur. Sonra da kendisine benzettiği kişiden soğumaya başlar.” Her şeyin dengesi iyidir. Ne fazlası ne de azı... Ortayı bulabilmek... Bu dünyaya bir kere geldik. İkinci şansınız yoktur. Ömrünüzü ziyan etmeyin. Başta kendiniz, eşiniz ve çocuklarınız olmak üzere, onların isteklerine de kulak verin. Bir gün bireysel bir görüşmeye kırk yaşında bir hanım geldi. Babası kendisi çocukken çok baskıcıymış. Baba evinden çıkalı yirmi yıl oldu ve içine attığı o kadar ağır olaylar vardı ki, bu da canını yakıyordu. Sohbet esnasında hıçkırarak ağlamaya başladı. “Baba niye evin içinde istediğimiz gibi yaşamamıza izin vermedin? Biz evin içinde bile istediğimizi yapamadık. Mobilya, eşyalar evdeki her şey sadece sana göre ayarlandı. Biz doğduğumuz evde neden hep misafir gibi yaşamak zorunda kaldık? Ne istediğimizi, ne düşündüğümüzü, ne hissettiğimizi bile sormadın.” Bazı anne babalar, evin içinde dahi çocuğa hiç seçim yapma hakkı tanımıyor. Evin içi ortak kullanımdır. Evde yaşayan her bireyin ortak kararları ile hazırlanması o evdeki dayanışmayı ve takım ruhunu artırır. Evin içindeki takım ruhu, o evin bereketini artırır. Siz evin içinde birbirinizden razı olun ki, Allah da sizden razı olsun. Bülent Gardiyanoğlu’nun “Gönül Gözü” kitabından alınmıştır.

🎁🎁 Tebrikler. Bülent Gardiyanoğlu’nun yılda iki kez gerçekleşen Kişisel Gelişim ve Farkındalık Kampına %19 indirim hakkı kazandınız. 

Bilgi için +90 548 872 00 90 Whatsapp numaramıza 1919 yazıp gönderin. 

Çağrı Merkezimiz size yazılı olarak gerekli bilgileri iletecektir. (Kazanılan indirim hakkı nakite çevrilemez, bir başka indirim hakkıyla birleştirilemez. Geçerlilik süresi 6 aydır. 6 ay dolmadan hakkınızı bir başkasına devredebilirsiniz)