Gelişim Kartları

🌱 Duygunun İçinden Geçmek

Yazı Boyutu:

Kart Yorumu

Sabah uyandığınızda sizi işgal eden düşünceler, duygular vardır. Veyahut da biri gelip size hoşunuza gitmeyecek bir söz söylediğinde üzülür, gerilir, bir şekilde etkilenirsiniz. Kimileri ise “Bana ne?” deyip geçer. Umursamamak da üzülmemek de bir enerji kaybıdır. Biri gelip bana bir şey söylediğinde pür dikkat dinlerim. Halk arasında “Hızır’ın nereden geleceği belli olmaz...” diye bir söz vardır. Yani mecazi anlamda, “Kimden size nasıl bir hayır geleceği belli olmaz, kimseyi küçümsemeyin!” demek istemiş atalarımız. Basit bir söz gibi görünse de altında ciddi bir yaşam tecrübesi ve birikim içeren, köklü temelleri olan bir tavsiye. Önce insanları dinleyeceksiniz. İnsanları dinledikçe, onların aslında bir ayna olduğunu fark ettim. Benim düşüncelerim insanlardan bana dönüyordu. Mesela benim insanlardan uzak, Akdeniz’de Kıbrıs Adası’nda sinirlendiğimde, Kanada’nın bir şehrindeki adam da sinirleniyor ve adeta benimle aynı cümleleri benim sosyal medya hesabıma yazıyordu. Aramızda otuz bin kilometre mesafe var. Aynı duyguya nasıl geliyorduk acaba? Beni nasıl duyabiliyordu? Etrafımda gergin, söylenen insanlar varsa, artık kendi içime bakıyorum. “Ben nerede gerildim ve söylendim, söyleniyorum?” diye düşünüyorum. Etrafımda bana değer vermeyen insanlar varsa, “Kendime nerede değer vermedim?” diye bakıyorum. Duyguya kapılıp kalmak, içinde kalıp enerji kaybetmek yerine duygunun içinden geçip gidiyorum. Yaşadığımız zaman çok değerli ve gelecekte pişmanlık yerine huzurum olsun istiyorsam, duygunun içinde sıkışıp kalmamam gerekir. Burada kilit nokta da budur: Etkilenmeden, duygunun içinden geçip gidebilmek... Deyim yerindeyse demir gibi olmanız gerekir. Çelik gibi olmayın çünkü kırılırsınız. Demir gibi olursanız hem güçlü hem esnek olursunuz. Esneyemeyen insanlar da aşırı yorulur. Bu hayatta en çok “Ben bilirim!” diyenler yorulur, inatçılar yorulur; başkalarını eleştirenler hem yorulur hem onların sınavlarını üstlerine çeker. Başkalarının başarısına göz dikenler, nazar edenler, haset edenler çok yorulur. Ben ömrümün çoğunu ziyan ettim. Çoğunda kafama bir şey taktım ve giden benden gitti. Hep birilerini mutlu etmek için çalıştım. Hep birilerini vererek mutlu etmeye çalıştım. Bunu yaparken dengeyi kaybettim ve kendimi düşünmeyi unuttum. Kendimi erteleyip başkalarını öne alarak tatmin olduğumu sandım ama kendimden ödün verdiğimi anlamak yıllarımı aldı. Hatta zor insanların benim için daha kıymetli olduğunu fark ettim. Düşünün ki hayatınızda bir kişi var, sabah akşam sizin için çalışıyor, sizi mutlu etmek için uğraşıyor. Bir başka insan daha var ki sizi önemsemiyor, ona yaptığınız jestlere aldırmıyor, kıymetinizi bilmiyor. Düşünün bakalım, hangisine daha çok ilgi gösterirsiniz? İnsanlar ne yazık ki zor insanların peşinden gidip zaman kaybetmeyi tercih ediyor. Bunu şu şekilde kendinizde de ölçebilirsiniz: Gözlerinizi kapayın ve bu iki insanı zihninizde biri sağa biri solunuza gelecek şekilde yerleştirin. Dik durun ve bilinçaltınıza sorun bakalım, hangisine doğru yöneliyor? Siz de zoru seçenlerdenseniz hapı yuttunuz demektir. Sınavlarınız oldukça sert gelecek çünkü keskin sirke küpüne zarar. Taşlama makinelerine kaya parçalarını atarlar ve iki gün boyunca karıştırırlar. İşlem bittiğinde, bu çok sert taşlar birbirine çarpa çarpa bütün köşeleri törpülenmiş, yuvarlak hale gelmiş olur. Sizin de sınavınız, eğer zoru seçiyorsanız sürekli, böyle olacaktır. Zoru seçmeyin. Ortada kahraman gibi gezerseniz, yükünüz artar. Ne kadar mükemmeliyetçiyseniz, ne kadar dik başlı, “ben bilirimci” iseniz hedefe o kadar zor varırsınız. Kolayı seçen her zaman sizden daha önce hedefine ulaşır. Siz ise onunla bununla didişip, sonunda sağlığınızı da yitirdiğinizle kalırsınız. Tiroit, dizler, yumurtalıklar derken, sağlık da gider. Değişmeli ve kendinize değer vermeyi öğrenmelisiniz. “Bu yaştan sonra nasıl değişeceğim?” demeyin hiçbir zaman. Kendine değer vermeyi öğrenmek kolay değildir. Birçok insan bunu yapmakta zorlanır ama öğrenilir. Ufak çalışmalarla başlayın. 21 gün boyunca kendinize değer verme çalışması yapın. Aynanın karşısında, “Değerliyim. Ben değerliyim...” deyin. Şunu da her zaman hatırlayın: Bir başka insandan daha değerli değiliz, daha az değerli olmayacağız. Gözünüzde hiç kimseyi büyütmeyin, hiç kimseyi küçültmeyin. 21 gün boyunca “Ben değerliyim...” çalışması yapın. Eşiniz, çocuğunuz, babanız, anneniz ya da daha uzak çevreden, işyerinden ya da hiç tanımadığınız birinden duyduğunuz sözler sizi üzüyorsa, uzun süre kafanızı meşgul edip duygunun içinde bırakıyorsa, demek ki hâlâ temizlemeniz gereken kırıntılar var. Bir sözü günlerce düşünüyor, bir türlü kafanızdan atamıyorsanız, ciddi bir sorun var demektir. Çözmeniz gerekir. Söylenen söz sizi neden üzdü? Bu sözü söyleyen kişi ya da kişiler, geçmişten kimin rolünü size oynuyor? Önce bunu bulmanız gerekir. Bunu bulduğunuzda, geçmişle bağ kesme yapıp helalleşmeniz, sonra bugün sizi üzenle helalleşmeniz, sonra da kendinizle helalleşmeniz faydalıdır. Babanızın bir özelliği vardı ve siz ona kızıyordunuz. Aynı özelliği evlendiğiniz kişide ya da çocuğunuzda da gördünüz. Şimdi bunların bir listesini yapın ve tek tek bağ kesme yaparak helalleşin. İnsan olarak sadece “aç yatan komşumuzdan” değil, telepatik olarak tüm hayvanlardan, bitkilerden, canlılardan da mesulüz. Siz kafanızdan bir yıldırım çaktırdığınızda, birine kızdığınızda sadece o kişiye değil, binlerce insana, canlıya ulaşıyor bu telepatik mesaj. Bunu bilerek, bunun sorumluluğuyla hareket etmeniz gerekiyor. Kimi insanlar görürsünüz, kalabalığa girer ve o gelince herkese bir sakinlik gelir. Bunu sağlayan şey yaydığı frekanstır. Kimi insanlar görürsünüz, girdiği ortamda birdenbire her şey gerginleşmeye, insanlar tartışmaya başlar. Bu da onun yaydığı frekans sebebiyledir. Unutmayın ki evrende gördüğünüz ve “canlı”, “cansız” diye nitelediğiniz her şeyin bir frekansı (titreşimi) vardır. Sizin onları canlı, cansız, at, köpek, kuş, menekşe ya da terliksi hayvan diye ayırmanıza sebep olan şey frekans farkıdır. Bir varlık belirli bir frekans aralığında gaz, belirli bir frekans aralığında ise katı görünür. Oysa bilebildiğimiz evrenin yapı maddeleri aşağı yukarı herkeste aynıdır. Doğal olarak sizin de nasıl titreştiğinizi, hangi frekansı yaydığınızı bilmeniz gerekir. Sürekli olarak, “Bana niye baksınlar? Beni niye sevsinler ki? Hele ben asla!” gibi frekanslar yayıyorsanız, ister istemez bu eşinize, çocuğunuza da bulaşacak, tüm ev “yapamayanlar” kulübüne dönüşecektir. Hemen bugünden itibaren zihninizde yeni bir program çalıştırın. Olumsuz ve değersizlik duygusundan çıkın. Değerli olduğunuzu hissederseniz, değerli olmaya ilişkin bir frekans yayarsınız. Bunu yapmak ilk başta zor olsa da 21 gün boyunca devam ettiğinizde inanmaya ve çevrenize de hissettirmeye başladığınızı fark edeceksiniz. İki çocuğunuz varsa, ikisini de eşit seversiniz. Ancak biri hep şikâyet ediyor, “Anne, bana ne yaptın ki bugüne kadar? Hep başkalarını seviyorsun. Hep başkalarına ilgi gösteriyorsun!” diyor, diğeri de “Anne sen ne kadar iyisin! Herkese eşit davranıyorsun...” diyorsa, ikisini de eşit sevmeye devam etseniz bile size olumlu şeyler söyleyenin istediklerini daha şevkle yaparsınız. İsyan edip şikâyet eden değil, tatlı tatlı konuşana yardım etmek daha fazla hoşunuza gider. Bunu tüm ilişkilerde geçerli bir kural olarak düşünebilirsiniz. Sabah akşam, Allah’a isyan edip, “Sen ona verdin, buna verdin, şunu yakmadın, bana da şunu vermedin!” diyorsanız, bunu yapmaktan vazgeçin. Bunun yerine “Allahım, ne güzelsin! Ne bol veriyorsun! Onlara verdin, bize de ver...” demeyi öğrenin. Unutmayın ki başkaları için güzel şeyler istemediğiniz, dilemediğiniz sürece size de iyi, güzel şeyler gelmez. Hayatımda zaman zaman işler yolunda gitmediğinde, iki kardeşim için de dua ederim, “İşleri yoluna girsin...” diye. Kendim için değil onlar için dua ederim. Bunu yaptığımda, benimki kendiliğinden açılıyor nasıl olsa... Zihnimize subliminal mesajlarla yıllardır ekilmeye çalışılan “Sen yapamazsın, başaramazsın, ancak Batı dünyası başarabilir, medeniyet sadece orada var, sen üretme, biz üretip size verelim” zihniyetine hep birlikte son verme vakti. Atalarımız hiç imkânları yokken yaptılarsa, şu an sen çok daha iyisini yapabilirsin. Zihninde vesvese harekete geçmiş olabilir, yıllardır ayrılamadığın sevgili vesvesene, “Şu an işim var sonra gel” de. O da yıllardır seni sabote etmek için uğraşmaktan yorulmuştur. Sen adım at... Bülent Gardiyanoğlu’nun “Kendini Ertelemekten Vazgeç” Kitabından alınmıştır.
: / :