İnsanlar konfor alanında kalamayacağını anlamaya başlasa da hayatında değişiklik yapmakta çok zorlanıyor. Bu nedenle sürekli kendini erteliyor. Mesela bulunduğu işte memnun değil ve hayatının boşa geçtiğini hissediyor. Oysa bu işe yıllarca katlandı çünkü konfor alanından çıkmaya cesareti olmadı. Ancak artık işler dayanılmaz bir noktaya geldi ve konfor alanından çıkmak, deneyim alanına geçmek istiyor. Bunu yapabilmek için ya hayalindeki başka bir işe geçmesi ya da kendi işini kurması gerekecek. Oysa insanlar giderek daha fazla değişim geçiriyor. İnsanlık olarak öyle bir noktaya geldik ki aynı anda hem polis, hem gardiyan, hem de suçlu rolünde görünebiliyoruz. İnsan kendisi istese de çevresi, bulunduğu toplum buna engel olmaya çalışıyor. “Yapma, başaramazsın!” “Kimse akıl edemedi, sen mi akıl edeceksin?” “Bizim emmioğlu da böyle demişti, sonunda fena battı...” Bu ve buna benzer çok sayıda moral bozucu, cesaret kırıcı mesajlar yağmaya başlıyor: “Bırak bu işleri! Gül gibi işin var.” “Elindekinin kıymetini bil, maceraya atılma!” “Akılsızlık etme!” “Daha iyisini bulamazsın...” demeye başlıyorlar. Şunu anlamanız gerekir: Yıllardır iyi insanlar garanti maaş, garanti ev, garanti yaşam peşinde koştuğu için, kötü insanlar değneksiz köy buldular. Artık meydan çoğunlukla onların ve kendi kötümserliklerine sizi de dahil etmek istiyorlar. Bu nedenle konfor alanından deneyim alanına geçmek istediğinizde en yakınlarınızdan başlayarak şiddetli bir muhalefetle karşılaşacaksınız. Sizi caydırmak için ellerinden ne geliyorsa yapacak, binlerce olumsuz örneği sizin önünüze yığacaklar. Tümüyle onlara kulaklarınızı kapatmayın çünkü onlar da sizin iyiliğinizi istediklerini düşünüyorlar. Muhtemelen gerçekten sizin iyiliğinizi istedikleri için böyle konuşuyorlar çünkü farklı bir deneyimleri hiç olmadı. Kendi konfor alanlarından çıkamadılar. Bu nedenle yenilik onların ödünü koparıyor. Onları da dinleyin ama hayallerinizi yok etmelerine de izin vermeyin. Herkesten alacağınız bir şey vardır: Bazen bir tecrübe, bazen bir nasihat, bazen de bir kötülük ama günün sonunda ne alırsanız alın hepsi sizin kazanç hanenize yazılacak, deneyimlerinizi artıracaktır. Ne zaman konfor alanından deneyim alanına geçerseniz, o zaman dünyanın da değişebileceğine inanmaya başlarsınız. Herkesin sırası aynı zamanda gelmez. Size engel olmaya çalışanların da vakti gelecektir ancak şimdi sizin zamanınızsa, dünyanın da sizin de değişebileceğinize inancınızı kaybetmeyin. Bırakın, yeni bir adım atmaktan korkanlar korkmaya devam etsin. Siz yeni deneyimler için adım atmaktan çekinmeyin. Kötü olanlar zaten istediklerini yapıyor ve günümüzde sistemler de çoğunlukla onları koruyor. Onlara bir şey diyen, onlarla uğraşan yok zaten... Siz önce kendinizden, sonra çevrenizden ve sonra da tüm insanlıktan sorumlusunuz ve bu yolda kararlı ve akılcı adımlar atmaya başlayın artık... Yıldız Savaşları (Star Wars) film serisini hemen herkes bilir. Bu filmde bir “Yoda” karakteri vardır ve “Büyük Jedi Üstadı” rolündedir. Yoda’nın görevi, iyilik adına savaşacak olan Jedi savaşçılarına fiziksel savaş sanatları yanında, zihin gücünü de öğretmektir. Nitekim filmde, suya düşen bir uzay gemisini, zihin gücünü kullanarak sudan çıkarır. Oysa öğrencisi, düşünce gücüyle bir çakıltaşını bile kaldıramaz. Yoda ise ona, “Büyüklük senin zihninde...” der. Bu bir filmdir ama bu mesaj aslında gerçek hayatın ifadesidir. Sınırlar sizin zihninizdedir. Bir sorunun büyüklüğünü belirleyen sizin zihninizdir. Siz büyük, zor gördükçe o büyük ve zor hale gelir. Mutluluğun da aşkın da limitlerini koyan sizsiniz. Başarının da yapacağınız işlerin ya da çıkacağınız seyahatlerin, gerçekleştireceğiniz projelerin sınırı aslında sizin zihninizde koyduğunuz sınırlardır. Bu sınırları koyup “Ben yapamam!”, “Bana yaptırmazlar!”, “Babam izin vermez!”, “Eşim bana engel olur!”, “Ben bunu yapacak parayı bulamam ki!” demeye başladığınız anda gerçekten de yapamazsınız! Oysa niyet etmek, adım atmak birçok kapıyı açar ve fırsatlar hiç beklemediğiniz yerden gelmeye başlar. Elbette bunu başarabilmek ancak “hak etme” duygusuyla olur. İçinizde bir “hak etme” duygusu varsa sınırlarınızı yıkabilir, daha ötelere geçebilirsiniz. Anneniz babanız mutsuzdu, siz de mutsuz olma korkusuyla büyüyorsunuz. Mutsuz olma korkusuyla yuva kuruyorsunuz. Sonra mutsuz olma korkusuyla aşırı fedakâr davranıyorsunuz ki alttan alasınız da yuvanız çatlamasın! Anne babanızın evinde korku vardı, aldınız ve kendi evinizde devam ettiriyorsunuz... Elbette sizin yeni bir şeyler deneyimlemek için cesaret bulabilmeniz zordur çünkü bunu hak ettiğinize inancınız hiç olmamış... Cesaret bulamayınca hayalini kurabilmeniz, hayalini kuramayınca da yapabilmeniz çok çok zordur. Unutmayın ki kendinize ne kadar değer yüklerseniz, etrafınızdaki insanlar da size o kadar değer verir. Siz kendinizi bir şeylere değer görmediğinizde, korkularınızla hareket ettiğinizde çevrenizdeki insanlar bunu rahatlıkla anlar. Kendinize ne kadar değer verdiğinizi, ne kadar vermediğinizi kelimelerle ifade etmenize gerek yoktur. İnsanlar bunu anlar. Sadece dil ile değil, beden diliyle de iletişim kuruyoruz, telepati yoluyla da ruhlarımız konuşuyor. Kimi zaman bir otobüse binersiniz ve hiç aklınızda yokken canınız döner kebap yemeyi çeker. Acaba neden? Nereden geldi durduk yerde döner yemek aklınıza? Cevabı basit: Zihinlerimiz telepatik olarak birbiriyle konuşuyor ve muhtemelen yan koltuktaki kişi telepatik olarak size dönerin ne kadar lezzetli olduğunu anlatıyor o sırada... Kendinize değer verin... Hak etme duygusuna sahip olun... Yoksa konfor alanını terk etmeniz gerektiğini bilseniz de deneyim alanına geçemezsiniz! Deneyim alanına geçemezseniz, yani bir adım atamazsanız, aynı noktada dolanır durur, bir türlü ilerleyemezsiniz. Kendinize değer verip vermediğinizi anlamanın kolay bir yolu vardır. Aynanın karşısına geçin ve gözlerinize bakın. Sonra da ne hissettiğinizi anlamaya çalışın. Öfkeli misiniz, beğenmiyor musunuz, memnun musunuz? Aynada kendi gözlerinize baktığınızda hissettiğiniz duyguyu bulun. Uyanan duygu nedir? Her gün aynaya baktığınızda kendinize tatlı tatlı gülümsüyor ve “Seni seviyorum. İyi ki varsın...” diyorsanız, kendinize değer veriyor, hak etme duygusunu taşıyorsunuzdur. Kendinizi görmeye bile dayanamıyorsanız ya da kendi gözlerinize baktığınızda “Senden ne olur ki?” diyorsanız, ciddi bir hak etme duygusu sorununuz vardır. Kendinize değer verip bu enerjiyi etrafınıza da yaydığınızda, yani “varmış enerjisini” kullandığınızda insanların size geri dönüşlerinin de aynı şekilde olumluya döndüğünü fark edeceksiniz. “Seni seviyorum. İyi ki varsın...” diyecekler. Çocuğunuzun, eşinizin diyaloğunun daha iyi hale geldiğini fark edeceksiniz. Bir mekândasınız dünyada ve o mekânda iyi şeyler olduğu gibi sorunlar da var. O sorunlardan da almanız gereken dersler var. Bir işyerindesiniz diyelim ve herkes bunalımda. Oradan kaçmaya çalışabilirsiniz ama bunun size faydası olmayacaktır. Kaçmayın! Rabb’iniz sizi oraya koydu ve bunu bir amaca dönük olarak gerçekleştirdi. Orada sizin bunalıma girmeniz değil, insanlara bir fayda sağlamanız gerekiyor. “Ben buradan kaçayım, arınmış, farkındalığa ulaşmış insanların arasında olayım...” diye düşünürseniz, bunun ne size ne de o ortamdaki insanlara faydası olur. Zaten farkındalık yolunda ilerliyorsunuz ve ilerleyeceksiniz; acele etmeyin ve o ortamda bulunmanın size ne öğreteceğine ve öğrendiklerinizi kendiniz ve herkesin hayrına nasıl kullanabileceğinize dikkatinizi verin. Bülent Gardiyanoğlu’nun “Yüreğiyle Konuşanlar” Kitabından alınmışıtr.
🎁🎁 Tebrikler. Bülent Gardiyanoğlu’nun yılda iki kez gerçekleşen Kişisel Gelişim ve Farkındalık Kampına %19 indirim hakkı kazandınız.
Bilgi için +90 548 872 00 90 Whatsapp numaramıza 1919 yazıp gönderin.
Çağrı Merkezimiz size yazılı olarak gerekli bilgileri iletecektir. (Kazanılan indirim hakkı nakite çevrilemez, bir başka indirim hakkıyla birleştirilemez. Geçerlilik süresi 6 aydır. 6 ay dolmadan hakkınızı bir başkasına devredebilirsiniz)