Kadınlar, bir erkekle konuşuyorsa kısa cümleler kurmalı. Tatlı konuşmalı. Pamuk gibi yumuşak konuşmalı. Çünkü erkeklerin zihin yapısı farklıdır. Ne söylüyorsanız, onu anlarlar. Bir kadın bir şey söylüyorsa, o cümlenin daha söylenmemiş çok uzun önü ve arkası vardır. Bir ima ile bile çok şey anlatabilir. Oysa erkekler için cümleler düzdür. Söylediğiniz kadarını anlayabilir. Bir erkeği motive etmek çok önemlidir. Biraz gaz verip, “Seni seviyorum, aslanım” dediğinizde sabahtan akşama kadar sizden başka bir şey düşünmez. Erkeklerin şöyle bir huyu vardır: Eşini bir mutlu etmeyi dener, iki dener, üçüncüde olmazsa pes eder. Bir erkeği motive etmek kolaydır ancak pes etmiş erkeği toplamak zordur. Bu hataya düşerseniz, “Eskiden çok ilgileniyordu, şimdi ne oldu?” diye düşünürsünüz. Muhtemelen adamın bütün yetersizliğini patlattınız, ya dışarıdan bir sevgili bulup mutluluğu orada arayacak ya da parasını herkese yedirirken size zırnık koklatmayacak. Evlilikte en büyük problem şu: Senin eşyan, benim eşyam. Senin paran, benim param... Bu noktaya geldiyseniz, yeterli iletişimi kuramamış olabilirsiniz. Bunun doğrusu, “bizim eşyamız, bizim paramız” hatta “bizim çocuklarımız”dır. Erkeklerin yaptığı hataların başında ise “Benim sayemde hayattasınız. Ben size bakıyorum...” sözü gelir. Tabii ki bir aileyseniz, sevdiğiniz insanla berabersiniz, onun için elinizden ne geliyorsa yaparsınız. Bunu olağanüstü bir durum gibi ortaya getirmek büyük hatadır. Tartışmasız ev olmaz, olursa da monotonluk başlar ama sorunları aşmasını bilmek önemlidir. Eşinizi kendinize benzetmeye çalışmayın. Yine monotonluğa girersiniz. Zaten kendinizle barışık değilken, kendinizden iki tane olması sizi hiç mutlu etmez. Orijinal fabrika ayarlarınızı bulun. Bunu bulmak kolaydır. Kendinizi doğal olduğunuzda nasıl hissediyorsunuz? Sakin, dingin, huzurlu, üretici hissediyorsanız, normaliniz budur. Eğer içinizde bir korku başlarsa, negatif güçler harekete geçtiyse bu siz değilsiniz. Dışarıdan gelen, size yapışan bir duygu siz misiniz, başkası mı, anlamak kolaydır. Yaptığı işi severek yapan insanlar, telepatik olarak diğer insanlardan gelen mesajları ayırt edebilirler. Gerçek bereketin altında, duygularını ve zihnini cesurca yönlendirmek vardır. Günde birkaç saat dert düşünüyorsanız, bir hobi, bir güzel proje dışında kendinizin ya da başkasının derdi ile kafanız çok fazla meşgul oluyorsa bu yanlıştır. Şunu anladım: İnsanların derdini düşünerek, kendi derdime odaklanarak, yalnızca derdim büyüdü. Fikre odaklandığımda fikrim büyüdü. Fakat ego her seferinde beni derde yeniden bulaştırmak istedi. “Ben ilahi akışa güveniyorum, helalleştim...” dedim ve fikre odaklandım. İnanılmaz kapılar açıldı. Nereye odaklanırsanız, orası büyüyor, gelişiyor. Zor olan kısmı, bunu kendinize izah etmektir. İçinizde bir parça var ki hesap sormak istiyor. Bir parça var ki kısas istiyor. Bir parça var ki “İşine konsantre ol, Allah’a güven...” diyor. Biz ise hepsini karıştırıyoruz. İşteyken evi, evdeyken işi düşünüyoruz. Evde aklıma iş gelince, “Bekle biraz daha...” diyorum. “Çoluk çocuk uyusun, sonra yaparım.” Aile muhabbeti üretimimi artırıyor. Kendi kendimi sabote ettirmiyor. Üretken olmamak birçok sorunun kaynağıdır. Boş durmayacaksınız. Bütün gün dip bucak evi toplamaktan bahsetmiyorum. Yarın sabah nasip oldu da uyandık, o yataktan ne sizi enerjik ve canlı uyandırır, bunu bulmanız gerekiyor. Kendiniz için bir şey yapacaksınız. Bir sonraki gün ya da hafta... Ne yaparsanız sizi yataktan enerjik kaldırır? Üretmek, gezmek, ailece sinemaya gitmek, kendinizle barışık olmak ya da yeni bir yer keşfetme duygusu... Kahvaltı yapıyorsanız, hızlı bir şekilde yapmayın. Akşam yemeği de öyle. Yemekte muhabbeti uzatmak için yeni tabak gelmesi lazım. Oysa biz hızla yiyoruz. Yavaşlayın, tat alın, muhabbet edin. Gerekiyorsa yavaşlatma egzersizleri yapın. Dilinizin üstündeki tadı almayı deneyin. Bir yemeği yemeden önce koklayın. Yemeğin kokusunu muhakkak içinize çekmeyi deneyin. Kokusunu duyduğunuz bir yemeği daha bereketli yiyorsunuz. Zihninizde daha iyi canlanıyor. Yemek masasında, etrafınızdaki insanların dert konuşmasına izin vermeyin. Direkt onun derdini de yiyorsunuz. Biri sizi dertleşmek için yemeğe çağırıyorsa, davetini kabul edin ama “Şu kahvaltıyı bir edelim, sonra konuşalım...” deyin ya da “Yemeği bir yiyelim, keyif edelim, sonra konuşalım...” deyin. Bakın bakalım arada nasıl bir fark olacak. Eskiden “Yemekte konuşulmaz” denirdi. Eski kuşaklar muhtemelen konuşacak iyi bir şey bulamadıkları için bunu benimsediler. İyi bir şey konuşacaksanız, eşinizi, çocuğunuzu motive edecekseniz, yönlendirme yapmadan anlatacaksanız, konuşmak daha iyidir. Yönlendirirseniz, onların da kul hakkına girersiniz. Çocuğunuzu mesleğe yönlendirmeye bile çalışmayın. Siz bu dünyada olmayacaksınız ama o belki sevmediği bir işi yapacak... Tam tersine, kendi sevdiği işi bulması için onu cesaretlendirin. Çocuk eğitime gidiyorsa, okula severek gitmeli. Sağlıklı olması önemli, hayat boyu severek yapacağı bir işi bulması önemli... Bülent Gardiyanoğlu’nun “Dört Sınav” Kitabından alınmıştır.
🎁🎁 Tebrikler. Bülent Gardiyanoğlu’nun yılda iki kez gerçekleşen Kişisel Gelişim ve Farkındalık Kampına %19 indirim hakkı kazandınız.
Bilgi için +90 548 872 00 90 Whatsapp numaramıza 1919 yazıp gönderin.
Çağrı Merkezimiz size yazılı olarak gerekli bilgileri iletecektir. (Kazanılan indirim hakkı nakite çevrilemez, bir başka indirim hakkıyla birleştirilemez. Geçerlilik süresi 6 aydır. 6 ay dolmadan hakkınızı bir başkasına devredebilirsiniz)