Bir kâğıt kalem alın ve hayatınızda dönüştürmeniz gereken üç olayı yazın. Örneğin alıngansınız. Artık farkındasınız alıngan olduğunuzun ya da fark ettiniz ki gerçekten insanları yanlış anlıyorsunuz. Kendinizdeki arızayı görmeye başladınız. “Eskiden alıngandım ama alıngan olduğumun farkında değildim.” “Ne kadar kötü insanlar! Bana niye böyle yaptılar?” “Başarısızlığımın bahanesini dışarıda arıyordum. Şimdi kendimdeki arızaların farkındayım.” “İkinci değiştirmem gereken ne?” “Mesela insanlar ne der, el âlem ne der diye kafaya çok mu takıyorum?” Siz hayatınızda en çok neyi değiştirmek istiyorsunuz? “Çok müsrifim. Ay başında aldığım maaşım elimden hemen gidiyor. Müsrifliğimi değiştirmem lazım.” “Tatlının başına bir oturuyorum, farkına varmadan dünyanın tatlısını yiyorum!” Yediğiniz tatlının farkına varıyorsanız, amenna. Ama farkında bile olmadan yiyorsanız, bu en tehlikeli beslenme şeklidir. Yemeğin, tatlının, çikolataların başına bir oturuyorsunuz, daha çiğnemeden lokmayı yuttunuz. Neredeyse doğrudan mideye gönderiyorsunuz... Peki tadını aldınız mı? Bir yemeği yavaş yemek, iyice çiğnemek önemli. Peki neden önemli? Niye ağzında tükürük bezi var? Niye enzimler var? Sindirim sistemi ağızdan başlıyor. Yediğimiz lokmaları iyice çiğnememiz gerek. Çiğnediğimizde iki şey iyi oluyor. Birincisi, yediğimizin tadına varıyoruz. İkincisi ise ağızda salgılanan enzimler ile sindirimi daha iyi oluyor ve erken doyuyoruz. Hızlı yemek her zaman sindirim sisteminizde gaz yapar, bir de kilo. Bu da stres oluşturur. Duygusal fırtınalarımız yine esti ve olanlar yine bedenimize oldu; bize emanet edilen bedenimize! Demek ki yeme alışkanlığını dönüştürmeniz lazım. Beslenme şeklimiz oldukça önemli. İnadına dönüştürmeniz lazım! Çok hızlı yemek yiyorsanız onu dönüştürmeniz, tadına vararak, şükrederek yemeyi başarmanız lazım. İşyerinde örneğin şunu diyorsanız: “Herkes çok sakinken, ben deli gibi iş yapıyorum!” Yavaşlayın biraz... Yetiştirmeye çalışmak enerjisi, hayatınıza yetiştiremeyeceğiniz olayları çeker. Daha çok paniğe kapılırsınız. On beş gün sonra daha da çok iş birikir hayatınızda. Demek ki asıl soru şu olmalı: “Benim hayatımda neleri dönüştürmem gerekiyor?” Değiştirmeniz gereken üç önemli alışkanlığınızı yazın. Bu alışkanlıklar herkese göre farklı olabilir. Yeme alışkanlığı, uyku alışkanlığı, eleştiri alışkanlığı, çikolata alışkanlığı, konuşma alışkanlığı vs... Mesela evin içinde sürekli biri sizi eleştiriyor. Ağzınızı açmıyorsunuz. Açın ağzınızı! Tatlı tatlı konuşun. “Beni de bir ana doğurdu, seni de bir ana doğurdu. Neden beni ezmeye çalışıyorsun? Böyle davrandığında kendini daha mı iyi hissediyorsun? Beni ezmek sana iyi mi geliyor? Kendini sakinleşmiş ve güçlü mü hissediyorsun?” deyin. Bunu söylemesini bilin. Çok güzel bir söz var: “Hepimiz hırsızız. Bu dünyaya birer kefen çalmaya geldik...” Sanki hiç ölmeyecek gibi yaşıyor, günü ziyan ediyoruz. Şimdimizi de, yarını da, öbür günü de ziyan ediyoruz. Demek ki kafaya takma olaylarını dönüştürmemiz lazım. Olaylara öfkeli tepki vermeyi dönüştürmemiz lazım. Bir olaya neden öfkeleniriz? Çünkü altında suçlanma korkusu vardır. Öfkelendiğinizde karşınızdaki kişiyle hemen savaşa girmek yerine, geri adım atın ve “Ben şimdi neden tepki veriyorum?” diye düşünün. “Kendimi suçlanmış hissettim, sinir oldum, iftiraya uğradım, yanlış anlaşıldım gibi duygular mı içinizde kabardı?” Sonra her hareket, o olayı tetikliyor bilinçaltınızda. Sürekli önünüze geliyor. Bilinçaltında, sizin farkında olmadığınız bir el o dosyaya uzanıyor, çekiyor, önünüze getiriyor. Altı yaşında suçlandınız. Belki çok basit bir olaydı ama bugün etkisi hâlâ devam ediyor. Sizi suçlayan iş arkadaşınızı neredeyse bir canavara dönüşüp, parçalayacaksınız! Kuran’da, nefsini arındırıp temiz bir nefisle kulların cennete ulaşacağı anlatılıyor. Aslında hepimiz ruh halindeyken iyiyiz. Ama iyi olduğumuz nasıl sınanacak? Bazı olaylar başımıza gelecek ki o olaylara verdiğimiz tepkiler ile sınanalım. Düşünsenize, bedeniniz ölümsüz olsaydı ya da yüz bin yıl yaşasaydınız, hayatın bir anlamı olur muydu? Demek ki ölüm, yaşamın ne kadar kıymetli olduğunu anlatıyor bize. Bir şeyin sonu olması, aslında ne kadar değerli oldğunu anlatıyor. İnsan bütünlüğünde bedende ego ve iyi bir ruh var. Madem bu gezegene bir sınav için gönderildik, neyle sınanacağız? Benim içime öyle bir ego veriliyor ki, bana sürekli fısıldıyor. Biri beni suçlamışsa içimden başlıyor konuşmaya: “Bana öyle mi yaptın? Sana neler edeceğim!” Ancak bunu açıktan yapmaktan da korkuyoruz. Yüzüne, “Kardeşim nasılsın?” diyoruz. İçimiz ve dışımız bir değil. Eğer içimizden bir kişi ile ilgili düşündüğümüzü dışımızdan farklı konuşuyorsak, demek ki ikiyüzlüyüz. O zaman kızdığımız insanlardan bir farkımız yok. Bunu fark ettikten sonra başka insanları eleştirmeye hakkımız yok. İçimiz ne diyorsa dışımız da aynı olmalı. Özsaygımızı nerede kaybettiğimizi bulmak çok önemlidir. “Artık yeme alışkanlığımı değiştirmeye çalışıyorum.” Oturmuş bir yeme alışkanlığını değiştirmek çok zordur. Peki, neden değiştiriyoruz? Bedeninize duyduğunuz saygıdan dolayı... Beden size Allah’ın bir emanetidir. Otur abur cuburları ye, kızartmaları ye, hormonlu gıdaları, GDO’lu gıdaları ye, zararlı yağları tüket, damarlarını tıka, taşıyabileceğinden fazla kiloyu yüklen... Buna hakkınız yok. Bugünden itibaren karar verin ve sağlıklı beslenin. Belki bir anda, bir günde olmayacak ama başaracağınıza inanıyorum. Arabanıza kaliteli benzin koymak için genelde benzin istasyonu seçersiniz. Nerenin yakıtının iyi olduğunu arkadaşlarınıza sorarsınız. Test eder, aldığınız performansa göre seçimler yaparsınız. Arabanız için yakıtı seçerek alırken, bedeninizin yakıtı olan yemeği neden seçmiyorsunuz? Hayvanlar bizden daha seçici. Onlar ihtiyacı olmayan şeyi yemiyor. Kendilerine zarar verecek şeyi yemiyor. Onlar kadar olamıyorsam, irade sahibi olmamın ne anlamı var? Fast food yemek yerine salata yediğinizde zihniniz başlar: “Salata da yemek mi? Karnın doyacak mı salatayla?” Ya da içindekine karşı koyarsan, dışarıdakiler gülerler sana. “Yağlı yemek varken, salata mı yenir?” Zordur ama sebat ederseniz, başarabilirsiniz. Bülent Gardiyanoğlu’nun “Gönül Gözü” kitabından alınmıştır.
🎁🎁 Tebrikler. Bülent Gardiyanoğlu’nun yılda iki kez gerçekleşen Kişisel Gelişim ve Farkındalık Kampına %19 indirim hakkı kazandınız.
Bilgi için +90 548 872 00 90 Whatsapp numaramıza 1919 yazıp gönderin.
Çağrı Merkezimiz size yazılı olarak gerekli bilgileri iletecektir. (Kazanılan indirim hakkı nakite çevrilemez, bir başka indirim hakkıyla birleştirilemez. Geçerlilik süresi 6 aydır. 6 ay dolmadan hakkınızı bir başkasına devredebilirsiniz)