Gelişim Kartları

🌱 Oyalanmamızı İsteyen Var

Yazı Boyutu:

Kart Yorumu

Strateji oyunlarını hemen herkes bilir. Bilmeyenler için basitçe anlatmak gerekirse; bu bilgisayar oyunlarında bir şehir kurarsınız, diğer şehirlerle ticaret yaparsınız veya sizin şehrinizi basarlar, yok edip giderler. Strateji oyunlarının on beş yirmi yıl önceki versiyonlarını oynarken bazen günlerce bilgisayar önünden kalkamazdım. Giyinmeyi unutup pijamayla günler geçirdiğimi bilirim. Oyun başlıyordu ve diyelim ki sekiz medeniyet var. Biliyorum ki bunlar er geç bana saldıracak. Oyun başlar başlamaz gidip hepsini yok ediyor, sonra oturup kendi medeniyetimi kuruyor, geliştiriyordum. Bugün dünyanın içinde bulunduğu durum, biraz da bu strateji oyunlarına benzemeye başladı. Anadolu coğrafyasında bir medeniyetimiz var, oldukça köklü ve derin, hatta bu medeniyet başka medeniyetleri de doğurmuş. Birçok güzel özelliği ve çok sağlam temelleri var. Sonuçta bu medeniyet üzerinde de aynen strateji oyunlarında olduğu gibi emelleri olanlar var. Benimki belki sadece bir oyundu, ama bu gerçek. Bu nedenle kendi içimizde oyalanmamız, enerji ve zaman kaybetmemiz için çok fazla strateji geliştiriliyor. Yani bizi, “kendimizi ertelemeye” bir anlamda mecbur ediyorlar. Yalnızca bizi de değil... Benzer şekilde, kadim birçok medeniyet, bu stratejilerin kurbanı olmuş, toplumları da iç karışıklıklarla boğuşur halde. Küresel stratejilerin en kolay görüleceği, izlerinin en kolay takip edilebileceği yer, izlediğimiz dizi ve filmlerdir. Lütfen dizi ve filmleri dikkatle izleyin. İzlerken de ön plandaki hikâyeye değil, arka plandaki genel mesaja dikkatinizi verin. Size ne anlatıyorlar, sizden ne istiyor, ne bekliyorlar anlamaya çalışın. Asıl büyük mesaj orada çünkü... Dikkatli bir gözle bakıp düşünün. Herkesin analizini yapabiliyoruz, ama çocuğumuzun huyunu bilmiyoruz. Oturup bütün mahallenin dedikodusunu günlerce yapabiliriz. Hepsinin analizi tamdır. Komşumuzun yirmi gün önce giydiği elbiseyi bile hatırlarız. Eteği dizinden aşağıda mıydı, yukarıda mıydı biliriz. Hatta daha ileri gidip onun öteki dünyada yanıp yanmayacağı konusunda bile ahkâm keseriz, ama çocuğumuzla iki cümle kuramayız... Oysa insanlara hesabı Allah sorar. O da kıyamet günü... Siz ise kendinizi merkeze koyup etrafınızdaki herkesi hesaba çekiyorsunuz. Üstelik de ahret hesabına! Dünya hesabı sorsanız anlayacağım, mesela iş arkadaşınıza işini niye yapmadığını sorsanız ya da arkadaşınıza verdiği sözü niye tutmadığını sorsanız, bir nebze anlaşılabilir. Başkalarının yaşamı üzerine kafa yormak, ahkâm kesmek, onun ahret hesabını tutmak sizin işiniz değildir. Ben de bu hatayı yaptım yıllarca. Oturup zihnimden kimin ahrette yanacağını, kimin cehenneme gideceğini hesaplamayla geçirdim yıllarımı. İnanın bana, çok büyük zaman kaybı. Başkasıyla uğraşırken kendinizi erteliyorsunuz. Başkasına harcadığınız zaman nedeniyle, yaşamınızdaki çok kıymetli zamanı harcıyorsunuz. Birçok insan bu şekilde ömrünü boşa harcıyor. Sürekli aynı yerde debeleniyoruz. Sürekli zihnimizin içindeki olaylar, hatıralar, duygularla kavga ediyor, yerimizde sayıyoruz. Sabah aklımıza bir vesvese takılıyor, akşama kadar kafamızın içinde o kişiyle kavga edip duruyoruz. Sürekli enerjimiz düşüyor, sıkıntı yaşıyoruz. Kas yapmak için uğraşan, sürekli vücut geliştirme çalışan arkadaşlarım vardı. Hepsinin içinde güçsüzlük korkusu olduğunu fark ettim. O kasların, kemiklerin arkasına saklanan küçük insanlar vardı. Anladım ki bir insan bedenini değiştirmeye çalışıyorsa, Allah’ın verdiği bedenle barışık değilse, altta başka sorunlar var. Elbette fit olalım, elbette güzel görünelim, sağlıklı bir bedenimiz olsun. Sabahtan akşama kadar hamur yiyerek, karbonhidrat tüketerek armuda dönmeyelim. Sağlıklı beslenelim, iyi olalım ama bunu vücudumuzu beğenmeyerek, onunla küs olarak yapmayalım. Sağlıklı ve fit olmak iyidir, ama vücudunuzu beğenmemeye başladıysanız, kendinizle barışık değilsiniz veya içdünyanızda savaşlarınız var demektir. Kendi içiyle barışık olamayan insan, dışıyla da barışık olamaz. Hem siz kendinizi beğenmiyorsunuz hem de kapıdan çıkıp “Niye kimse beni beğenmiyor?” diye isyan ediyorsunuz. Oysa insanların sizi beğenmemesi için enerji yayan yine sizsiniz. Şu üç soru üstünde düşünelim: Siz kendinizi sevmiyorsanız, başkaları sizi niye sevsin? Siz kendinize değer vermiyorsanız, başkaları size niye değer versin? Siz kendinize vakit ayıramıyorsanız, başkaları size niye vakit ayırsın? Eskiden birileriyle görüşmek isterdim, kimse randevu vermezdi. İş görüşmesine giderdim, işe almazlardı... Yaklaşık yirmi beş yıl önce, işsiz ve zor durumda olduğum bir dönemde bir iş aldım. Fuar standı tasarım işiydi. Yaptım ve götürdüm. İşyerinin sahibine sundum. Çok beğendi ve şöyle söyledi: “Bugüne kadar kimse böyle güzel iş getirmedi!” Mademki bu kadar güzel iş yapabiliyorum, o halde işsiz olmamı neyle açıklamak lazım? Yeteneksiz olup işsiz kalmak anlaşılabilir, ama hem yetenekli olup hem de işsiz kalmak ya da yaptığın işin parasını alamamak neyle açıklanabilir? Onun da cevabı devamındaki olaylarla geldi. “Yarın sabah dokuz on gibi ofiste ol. Seninle bir bankaya gideceğiz. Toplantımız var. Bankanın müdürlerine, sabaha kadar şöyle bir tasarım çiz. Fakat bu tasarımı bedava çizeceksin. Ben de bu işi bedava vereceğim. Bankaya yaptığın iş de senin için referans olacak.” Birçok kişi, referans alabilmek için bazen çok ucuza veya bedavaya, prestijli bazı firmalara iş yapar. Zaten zorda olduğum bir dönem olduğundan, en azından referans olacağını düşünerek kabul ettim. Müşteri çok önemli bir bankaydı ve sonraki işlerimde, “Bu banka ile de iş yaptım...” diyebilmek avantaj sağlardı. Çıkıp eve gittim, sabaha kadar çizim yaptım. Sabah işyeri sahibinin dediği saatte ofiste oldum. Onunla bankadaki toplantıya gittik. Bana, ne olursa olsun toplantıda sessiz kalmamı tembihledi. “Her şeyi ben konuşurum. Sen sadece dinle...” dedi. Banka müdürü, teknik müdür gibi yetkililer de toplantıdaydı. Banka müdürünün gözleri dosyayı görünce fal taşı gibi açıldı. Çok beğendiklerini hiç gizleme ihtiyacı hissetmeden, “Hayatımızda bu kadar güzel bir fikir görmedik!” dediler. Banka müdürü bana işi yaptıran adama döndü ve şöyle dedi: “Allah bilir, siz şimdi buna çok para istersiniz...” O zaman, işyeri sahibinin niye benim suskun kalmamı istediğini anladım. Bendeki özgüven eksikliğini görmüş, konuşursam projenin ucuza gideceğini anlamıştı. Banka müdürüne cevap verdi: “Her iyi işin bir bedeli var efendim. Bunun da bir bedeli var. Fuar standının dört gün içinde hazırlanması ve Antalya’daki otele kurulması lazım... Bu da maliyetleri artırıyor.” İçimden kızmak, bağırmak geldi. “Yalancı! Hani sen bunu bankaya bedava verecektin?” demek istedim. Sonuç olarak 15 bin dolara, benden bedava aldığı işi sattı bankaya. Toplantı bitti ve çıktık. Kapıdan çıkarken, biraz da yaptığım işlerin beğenilmesinin gururuyla, “Bana da para verecek misin?” diye sordum. “Biz seninle para konuşmadık ki...” dedi. Haklıydı... Para vermeyeceğini söylemiş, ben de kabul etmiştim. Sonuçta o, 15 bin dolar kazandı ve ben avucumu yaladım. Hayatımın hemen her döneminde buna benzer olaylar yaşadım. Belki siz de yaşadınız. Sizden de birileri hizmet veya fikir aldı, karşılığını ödemedi, belki başkalarına satıp iki kez kazançlı çıktı. Siz de kendi hakkınızı beklerken avucunuzu yaladınız. Bu onların suçu değildi. Siz, hayatınızın içinde iyi olanı hak ettiğinize inanmadınız. Ötekilerle eşit olduğunuzu kabul etmediniz ve sistem de karşınıza, elinizdekini alıp götürecek insanları çıkardı. Oysa artık kabul etmeniz gerekiyor: Hak ediyorsunuz, eşitsiniz! Bunu yapmak yerine, iyi olanı hak etmediğinize inanmaya devam ederseniz, kendinizi birilerinden aşağı görür, birkaç da gariban bulup onları da sizden aşağıda görürseniz, bu kısırdöngüde kalmaya devam edersiniz. Siz başkalarını aşağı görürken, başkalarının sizi aşağı görmesine isyan ederek ömrünüzü yiyip bitirirsiniz. Şunu kabul etmek lazım: Dünyada bir kast sistemi gerçekten de var. 8 milyara yaklaşan dünya nüfusunun birkaç binlik bir dilimi, gerçekten de çok üst düzeyde lüks bir hayat sürüyor. Asla göremeyeceğimiz, inanılmaz rahatlık içinde, bir elleri yağda bir elleri balda yaşıyorlar. Ancak genel çoğunluk böyle değil. İstisna örnekler bunlar. Kendimizi teselli etmek için hemen yargılamaya başlarız: “Öteki tarafta yakacaklar bunları!” “Zaten çalıp çırpmışlardır. Kazanmak kolay olsa biz de kazanırdık!” “Dürüst adam kazanamaz ki zaten!” “Dünya böylelerinin dünyası, ama diğer tarafta mahvolacaklar!” Böyle diyerek hiçbir şey üretmeden otururuz. Hinduizm’e inanan insanların tesellisi reenkarnasyon inancıdır. “Bu hayatta çok fakiriz, ama yeniden dünyaya geldiğimizde belki kral olacağız...” diye umar. İyi de senin ülken zaten bir milyar nüfustan fazla. Yeniden doğup kral olmak için bekleyen bir milyardan fazla insan var! Bizim toplumumuzda ise “Bu dünyada iyi şartlarda olanların diğer tarafta yanacağını” umma tesellisi vardır. Oysa her zengin olan, her iyi durumda olan kötü değildir, ama konunun bu kısmı işimize gelmez. Topluma göre değişen bu teselliler, maalesef hiçbir şey yapmadan pasif bir şekilde oturmamıza neden oluyor. Bizi pasifleştirdiler. En önemli olan şeyi unutmanın eşiğine getirdiler. Şu sorulara içtenlikle yanıt verin: İnsan olarak değerli olduğunuza inanıyor musunuz? Üretmenin size iyi geldiğine inanıyor musunuz? Birilerine fayda sağlarken, kendinize de yardımcı olabilmeyi hak ediyor musunuz? Gözlerinizi kapatın ve kendinize şunu sorun: “Güzel bir yerde tatil yapmayı hak ediyor muyum?” Hemen içinizden o bitmeyen olumsuz tekrarlar başlayacaktır: “Param yok.” “Eşim izin vermez. Eşimle gitsem tatili bana zehir eder.” “Anama babama kim bakacak?” “Çocukları kime bırakacağım?” “Tatile para harcarsam taksitleri ne edeceğim?” Vesvese, hemen manipülasyon yaparak zihninize girer. İnanılmaz bir manipülasyon bombardımanına tutar. Öyle ki güzel bir tatili hak etmediğinizi, bunun sizin için bir hayal olduğunu kabul ediverirsiniz. Peki, bu vesveseler size nereden, neden ve nasıl geliyor, daha da önemlisi geldiğinde ne yapmalıyız? İşte, 10 adımda vesvese kaynakları ve çözümleri: 1. Geçmişte affedemediğiniz kişiler veya olaylar. Çözüm için demek ki affedeceğiz. 2. Yarım bıraktığınız işler. Çözüm için demek ki ertelediğimiz işleri tamamlayacağız. 3. Evet diyeceğimiz yerde hayır, hayır diyeceğimiz yerde evet dediğimiz pişmanlıklarımız. Çözüm için demek ki doğru yerde doğru sözü söyleyeceğiz. 4. Gelecek endişesi ve kaygılar. Çözüm için demek ki tevekkülümüzü artıracağız. 5. Keşkeler ve pişmanlıklar. Çözüm için demek ki geriye kalan ömrümüzde doğru seçim yapacağız. 6. Kendimize değer vermeyip, erteleyip hep başkaları için yaşamak. Çözüm için demek ki başkalarına verdiğimiz değer kadar kendimize de değer vereceğiz. 7. Bir başka kişi/topluluk ile alay etmek. (Bunu yaptığınızda, aynı sınava siz ve aileniz de girersiniz.) Çözüm için demek ki başkalarıyla içsel/dışsal alay etmeyeceğiz, küçümsemeyeceğiz, hor görmeyeceğiz. (Hucurât Süresi 11. ayeti mutlaka okuyun.) 8. Zannetmek. (Birçok kişi/olay ve durum karşısında kesin bir delile dayanmadan varsayım yapar ve olumsuz düşüncelere zemin hazırlarız.) Çözüm için demek ki varsayım yapmayacağız. (Hucurât Sü- resi 12. ayeti mutlaka okuyun.) 9. Düzensiz yaşam. (Uykusuzluk, aç kalmak, spor yapmamak, yanlış beslenmek de yorgun düşmemize sebep oluyor. Yorgunluk halinde vesvese, kafamızın içinde dolaşmaya baş layabilir.) Çözüm için demek ki sağlıklı beslenip, düzenli uyuyup, spor yapacağız. 10. Yaşam amacını kaybetmek. (Amaçsız her anın içinde vesvese dolanmaya başlar.) Çözüm için demek ki yaşam amacınızı bulabilmeye niyet edip gayret edeceğiz. Bülent Gardiyanoğlu’nun “Kendini Ertelemekten Vazgeç” Kitabından alınmıştır.

 

🎁🎁 Tebrikler. Bülent Gardiyanoğlu’nun yılda iki kez gerçekleşen Kişisel Gelişim ve Farkındalık Kampına %19 indirim hakkı kazandınız. 

Bilgi için +90 548 872 00 90 Whatsapp numaramıza 1919 yazıp gönderin. 

Çağrı Merkezimiz size yazılı olarak gerekli bilgileri iletecektir. (Kazanılan indirim hakkı nakite çevrilemez, bir başka indirim hakkıyla birleştirilemez. Geçerlilik süresi 6 aydır. 6 ay dolmadan hakkınızı bir başkasına devredebilirsiniz)

Denge Kartları

: / :