Gelişim Kartları

🌱 Geçmişi Suçlamayı Bırakın

Yazı Boyutu:

Kart Yorumu

Hepimiz bugünkü durumumuza bir bahane bulmaya çalışırız. “Dedem bütün malı yedi, babama bir şey bırakmadı...” “Yani?” “İşte ben de o sebepten böyle oldum...” İyi de dedeniz ebedi âleme göçmüş, aradan altmış yıl geçmiş. Dedenizin yediği malın yerine babanız ve siz bir şey koyamadınız mı? Siz neden orada çakılı kaldınız? Birçok insan daha yola çıkmadan çakılı kalıyor olduğu yere. Ne kadar güzel hayaller, projeler yok oluyor gidiyor. Hep geçmişte yaşıyoruz. Geçmişte yaşarken de bugünü erteliyoruz. Düşünün bakalım bu hayatta en çok hangi olaylarda, yerlerde, kişilerde oyalandınız? Gerekiyorsa yazın ve üzerine kafa yorun. Nerelerde, “Biri benim kıymetimi görsün...” diye beklediniz? Nerede çabalarınız anlaşılsın istediniz? Şirkette saçınızı süpürge edersiniz, en son siz çıkar, ışıkları siz kapatırsınız ama kimse görmez. Önce sizi feda ederler. Bir yerde sizi feda ettiklerinde de ister istemez kafaya takarsınız. Kafaya takmayı on dakika sonra mı, on ay sonra mı, on yıl sonra mı bırakacaksınız? Herkes düşer. Önemli olan yerden hızlı kalkmaktır. Sizin kalkmanız on yıl sürüyorsa, artık uyanma vaktiniz gelmiş de geçiyordur. Ben de eskiden pire için çok yorgan yaktım, sonra da kışın altında dondum. O an canınızın yanacağını bile bile yakarsınız, sonra da üşürsünüz. Pire için yorgan yakarsanız, hayat zorlaştığında, en ufak bir zorlukta, “Ben oynamıyorum!” diyerek kaçarsınız. Bunu da şifalandırmanız gerekir. “Hayırlı olan anılar kalsın, hayırlı olmayanlar gitsin, yerine yenileri gelsin...” duasını sık sık etmeyi unutmayın. Annem de hep “Allahım çok verip azdırmasın, az verip hırsız yaptırmasın...” diye dua ederdi. Bu yüzden Allah bize ne çok verdi ne az. Ne dilediysek o kadarını verdi. Ayrıca “Yaptığın işte en önde gitme taşlanırsın, en sonda kalma ezilirsin...” derdi sürekli. Doğduğumdan beri işittiğim bir tavsiye: “Ortada kal...” Babam da hep şunu söyledi: “İyilik yap, denize at. Balık bilmezse Halik bilir.” Doğal olarak bizim onların çocukları olarak gelişimimiz, “ortalama olmak, çok öne çıkmamak, ileri gitmemek ama geride de kalmamak, yaptığımız iyilikleri de gizli yapmak” şeklinde devam etti. Hem annem hem babam memurdu. Bunun için zengin dostumuz olmadı. Yaşadığımız mahalle memurların oturduğu mahalleydi. Ufkumuz da ona göre gelişti ve o mahalleden çıkan birçok insan, “Garanti bir işim, garanti maaşım olsun...” diye memurluğa yöneldi. Geçmiş, hatıralar, ekilen düşünceler sizi şekillendirir. Ancak bir yerde bir sorun tespit ediyorsanız, farkındalığa ulaştıysanız, onu bulup temizlemeniz, çözmeniz gerekir. Yani çok paranın sadece “kötü yolla” elde edilen bir şey olmadığını artık anlamanızın zamanı gelmiştir. Paranın, eğer insan dengesini koruyabiliyor ve bütüne hizmet etmek istiyorsa kişiyi bozmayacağını, tam tersine insanlara faydalı bir şekilde kullanılabileceğini bilirsiniz. Öne çıkmanın, insanlara yardımcı olmanın kötü bir şey olmadığını, kimi yerde en arkada kalmanın da kötü olmadığını öğrenirsiniz. Bu nedenle geçmişten bugüne neyi getireceğiniz ve ne şekilde getireceğiniz önemlidir. Ne yaparsanız yapın, yüzde yüz herkesi mutlu edemezsiniz. Biri çıkar bir laf eder. Keyfiniz kaçar ya da o lafa takılı kalırsanız, kendinizi günlerce hatta aylarca ertelemiş bulursunuz. Aynı olayda bile herkesin duruşu, bakış açısı farklıdır. Siz doğru durduğunuz sürece bütün eğriler belli olur. Çalışabilmek de bir nasiptir. Sabah yataktan kalkabiliyorsanız nasiptir. Kendi adıma duam, “Allah nasip etsin ve son nefesime kadar çalışabileyim...” şeklindedir. Emekli insanları görüyorum; bana korku filmi gibi geliyor. Bütün gün yapacak bir işin olmaması benim için korkutucu bir durum. Acayip korkuyorum emekli olmaktan. Bu nedenle, “Allahım bana sağlıklı, senin yolunda nesiller nasip eyle. Bize de sağlıklı hizmet edebilmeyi nasip eyle...” diye dua ediyorum. Moralinizin kolayca bozulmasına izin vermeyin. Kendiniz ve sizden sonraki nesiller için, çocuğunuz için hep hayırdua edin. “Allahım, neslim hep senin yolunda olsun...” deyin. Kimi insan yoklukla kimi insan varlıkla sınanır. Varlıkla sınanıyorsanız, bu sizin daha kötü bir insan olmanız anlamına gelmez. Neden elli çocuğu okutup bin aileye yardım edemeyesiniz? Neden yetenekli insanları destekleyip sokakta yaşayan evsizler için kalacak yerler, sokakta kalan diğer canlar, hayvanlar için barınma yerleri açamayasınız? Biz kendimizi hep garibanlığa alıştırdık. Bunun sonucunu da yine gariban kalmakla aldık. Şu soruyu kendinize bir sorun: “Niçin uzaya mekik gönderemiyoruz? Niçin bilgisayar parçası geliştiremiyoruz? Niçin teknolojiyle ilgili bir şey yapamıyoruz?” Bizim artık daha fazla siyasetçi, daha fazla din adamı yetiştirmeye ihtiyacımız yok. Bizim artık kalbinde Allah aşkı olan bilim insanı yetiştirmeye ihtiyacımız var. Dünyadaki herkesi eşit şekilde sevecek ve kucaklayacak, herkesin iyiliğini isteyecek insanlar yetiştirmeye ihtiyacımız var. Çocuklarımızı böyle yetiştirmemiz gerekiyor. Allah hepinize gani gani bolluk nasip eylesin ve siz de onunla ihtiyacı olan insanlara ulaşın. Yanlış kodlamalardan, yazılımlardan kurtulun. Düşünün ki bir topluma yıllarca Yeşilçam filmleriyle, “Zengin olan kötüdür!” düşüncesi öğretildi. Zenginler bu filmlerde “gariban kızın içeceğine ilaç koyan” kişilermiş gibi gösterildi. Adeta zenginliğin, bolluğun kötü olduğu öğretilmek istendi. Şimdi geldiğimiz noktada, Amerikalı bir filmci “Mars’a nasıl gidildiğini” anlatan bir dizi yaparken, bizim dizilerimizde, “içeceğine ilaç karıştırılmış” kişinin namus adı altında öldürülmesi anlatılıyor. Bülent Gardiyanoğlu’nun “Kendini Ertelemekten Vazgeç” Kitabından alınmıştır.
: / :