Olumlama Kartları

🌸 TELEPATİK İLETİŞİM TEKNİĞİ

Yazı Boyutu:

Kart Yorumu

Kadınların genelde en büyük yanılsaması, “Seni sevdim, benimsin...” şeklindedir. Eşini sahiplenir ve etraftaki diğer tüm kadınları potansiyel tehdit olarak görürler. “Kel olsun, göbekli olsun, benim olsun...” belli etmeseler de birçoğunun gizli düşüncesidir... Kadınlar önce erkeği hayatlarına çeker sonra dul ve bekâr arkadaşlarını hayatlarından yavaş ve akılcı tekniklerle çıkarırlar! Sonra erkeğin potansiyel kız arkadaşları birer birer saf dışı bırakılır. Sonra kocasının kendisine ait olduğundan emin olur ve sıra annesine gelir. Sonuçta erkeği eve kapatır; artık rahattır. Evi bir şekilde dilediği gibi döşemiştir, erkek de dekor gibi istediği yerde durmaktadır. Artık kendini güvenceye almıştır. Etrafını tehlikelerden arındırmıştır. Kadın kendini iyice güvenceye aldıktan sonra artık çocuk yapabilir. Eşi ve çocuklarıyla beraber yaşlanıp öleceklerdir. Genelde kişiler sevdikleri için ölmeye hazırdırlar. Kişi sevdiği için yaşamayı ah bir öğrense... İlişkilerde kişiler genellikle hep korkularını yaşarlar. Hatırlayın! Size “Kendini güvenceye al!” dediler. Elinden geleni yaptın ama şu an kendini güvende hissediyor musun? Ataların her ne dediyse onların akıllarını dinledin. Hep güvence, garanticilik... Peki arzu ettiğin yerde misin? Kız çocuğunu iki türlü yetiştirme şekli vardır: “Güçlü ol, kendini kocana ezdirme!” veya “Sus! O senin kocandır. Döver de sever de. Sesini çıkarma! Alttan al, bu gemi yürüsün. Bu evden gelinlikle çıkarsın, kefenle dönersin...” Birçok kız çocuğu erken yaşta evlendirilmiş ve onlara geri dönemeyecekleri, ailelerini mahcup etmemek, toplum içerisinde küçük düşürmemek için boşanamayacakları söylenmiştir. Farkında mısınız? Evladınız o travmanın içinde yıllardır boğuşuyor. Annen baban evine dönüş yolunu mu kapattı? Boşanıp ayrılamıyor musun? Senin yerine başkaları mı hayatını yönetiyor? Buna sağlığın daha ne kadar dayanabilecek? Bir gün bir kadın danışanım geldi. “Kocam beni her gün dövüyor! Sevgilisine ev açtı. Üç çocuğa bakıyorum, biri engelli. Ancak gündeliğe gittiğimde bana makarna, pirinç veriyorlar; çocuklarıma bakıyorum, ben ne yapacağım? Çaresizim!” dedi. Çok öfkeliydi... Eşine öfkeli, hayata öfkeli, kendi annesine öfkeli ki, babasının o adamla evlendirmesine karşı çıkmadığı için. “Sen bu adamı hiç sevdin mi?” dedim. “Hayır. Ben başkasını seviyordum. Ona vermediler, şimdiki kocama beni verdiler.” Bu hikâye bu ülkede, bu dünyada çok var. Ne yazık ki çok var... Çok az insan gerçekten sevdiğine ulaştı. Ulaşanların da çok azı sevdiğinin kıymetini bildi ya da mutlular. “Bu yazgıyı değiştirmek istiyor musun?” dedim. “Nasıl değiştireyim? Okuma yazmam yok. Kim beni alır? Yaşı geçtik, üç çocuk, biri engelli. Devlet de yardım etmiyor; sıkıntıdayım...” dedi. “Ne tarz bir adam vurur? Şiddet uygular?” dedim. “Sevgiyi bilmeyen...” dedi. “Ondan özür dile!” dedim. Şaşırdı: “Şaka mı yapıyorsun?” “Özür dile. Af dile, onu sev, ona teşekkür et. Bu ho’oponopono tekniğidir...” dedim. “Beni her gün döven adamdan özür mü dileyeceğim? Bir de ona teşekkür mü edeceğim?” “Sen bu durumun çözülmesini istiyor musun, istemiyor musun? Bana önce onu söyle.” “İstiyorum...” dedi. “Şimdi olaya farklı açıdan bakalım. Duydukların seni pek mutlu etmeyecek. Lütfen hemen tepki verme...” dedim. “Peki, hiç eşin açısından baktın mı? Yıllarca kendisini sevmeyen bir kadınla yaşamak zorunda kaldı. Yıllarca kendisine her gün sabah akşam beddua eden bir kadınla yaşadı.” Kadın şaşkın bir şekilde bana baktı ve “Benim her gün eşime beddua ettiğimi sen nereden biliyorsun?” dedi. “Hayatınızda dışarıdan size gelen bir şiddet varsa, bakmanız gereken ilk şey, sizin içinizden dışarıya doğru giden öfkeli bir enerji var mıdır.” “Ne alaka, benim içimden geçirdiklerimi kocam nerden bilecek ki?” dedi. Epeyce söylendi, tepki verdi ve bana söylediklerim için kızdı. Ben de yıllar önce aynı tepkiyi vermiştim diğer seanslarda görüşme yaptığım binlerce kişi gibi... Kişiye sert bir şekilde “Senin hâlâ şu anki durumunu şifalandırmaya niyetin yok! Daha haklı haksız, kocan suçlu, o kötü, sen mazlum kadın rolündesin. O adamı annesi babası sevmemiş. Evlenmiş, sen de sevmemişsin! Her gün beddua etmişsin, öfkesi daha da artmış. Bugüne kadar onu kimse sevmemiş! Ama sen hep onu kötü ve düşman görüp, kendini sürekli kurban rolüne sokmuşsun. Bir erkek gibi davranmaya çalışarak kendini bu durum karşısında korumaya çalışmışsın. Fazla sorumluluk almaya başlamışsın. Erkek gibi hayatı sırtlamışsın... Bir evde iki erkek olmaz. Bir ipte iki cambaz oynamaz. Sonuçta kocan evdeki kadın erkek gibi davranmaya başlayınca, gidip kendisine bir kadın bulacak. Bu sana özel değil. Erkek enerji üreten ve eşine içsel sevgi beslemeyen birçok kadının ortak yazgısı.” “Peki, ne yapayım? Benim elimden ne gelir?” dedi. “Şunları söyle: Senden özür diliyorum. Senden af diliyorum. Seni seviyorum. Sana teşekkür ederim. Sana hakkımı helal ediyorum. Sen de bana hakkını helal et...” dedim. “Sen deli misin? Hem dayak yiyip hem de teşekkür mü edeceğim?” dedi. “Karar ver. Bunu şifalandıracak mısın, yoksa bu döngüyü devam mı ettireceksin? Bir yerde kesmek zorundasın. Bugüne kadar hep öfke ve sevgisizlikle hareket ettin. Bu şekilde enerji ürettin. Şimdi gel bunun tersini yap. Özür dilemek burada insanı küçültmüyor. Bugüne kadar birikmiş tüm olumsuz enerjileri nötrleyip temizlemenin en işe yarar yolu sevgiyle şifalandırmaktır.” Kadın en sonunda ikna oldu ve “Dediklerinizi uygulayacağım...” dedi. İki üç hafta sonra geldi ve şaşkın bir şekilde gözlerime baktı. “Sen büyücü müsün?” dedi. “Hayırdır?” dedim gülümseyerek. “Senin söylediğin şeyi sabah akşam gönülden yaptım. İnternetteki nefes videonuzu da izledim. Burundan nefes çalışmasını da yaptım. Üç hafta boyunca bunu yaptım!” dedi. “Kocam, sevgilisinden ayrıldı, eve döndü. Benden özür diledi. Bana hediyeler aldı. Bunu kafam almadı ama işe yaradı...” dedi. Dedim ki, “Adamı hayatında ilk defa biri sevdi ve senin sevgine bir şekilde karşılık verdi. Bir insana içinden ne gönderirsen o da sana geri gönderir.” “Hayatta sadece sevgiye dönüştürebildikleriniz düzelir. Diğerleri tekrara düşer. Sevgiye dönüştürdükleriniz şifalanır.” Bülent Gardiyanoğlu’nun “Kadın Olmayı Hatırlamak” Kitabından alınmıştır.
: / :